HUNHAR
















  








   Bak! gözlerinin aklını çıkarmasına müsade edemezsin. Ağlamaklı birkaç ses çıkararak gözlerimi usturayla kesiyorsun. İzin veremem bir sona daha bu sefer. Kadehini elinde parçalayarak akıttığın kanınla yıkadın yüzünü, biliyorum. Çektiğin acıları daha fazlasıyla temizleyemezsin. Tüm aynaların üzerindeki örtüleri kaldırman gerek. Kendini gördüğün bu acının bir adı var. Henüz daha hiçbir dilde karşılığını bulamamış. Şimdilik kaybeden ama sonradan kazanan olacak. Bulduğun her kağıt parçasına bir şeyler karalayarak, kara delikler oluşturduğun zihnine güvenmen gerek. Kara delikler seni başka bir boyuta taşıyabilir. Bir zamanlar tüm hayatın ızdırap olduğunu kanıtlayan biri demişti bu lafı. Tekerlekli sandalyesinde sıfır açı değişimi ile bir yere odaklanmış gibiydi. Oysaki zihni tüm gerçekliğiyle görüyordu. Çevresindeki her şeyi… Yola bağımlıklıkla boğuşmaktan korktuğumuz için hiçbir yola giremeyişimiz. İlerlemenin kendine ait bir riski vardı. Bir kere hareket ettin mi artık geri dönsen bile aynı noktaya, orası eskisi gibi değildi. İşte bizi korkutan bu noktaların hiçbir zaman var olmaması gerçeği. Bir ihtimal.. Bir his.. Bir geri dönülemezlik gibi… Kara deliklerden bile çıkabilirdin eğer yeterse oksijenin. Bu kadar yeter! Daha fazla incitme kendini. Ne görmek istiyorsan ona göre değiştir kendini. Asyalı bir felsefenin esintisini beklemeden. Hiç olmayı severek ve arzulayarak ölümün kendisini. Koklayarak havadaki tedirgin edici gerilimi. Hüznünü aside dönüştürmen gerek. Bir zamanlar acının kendisini cebindeki not defteri gibi taşıyarak yaşayan filozofunda dediği gibi. Tekrar tekrar yaşasanda kendini. Bir erdemi üretmelisin. Yüzündeki gülümsemenin ardındaki bengi dönüşünü. Bir insanın nasıl daha da acılarla dolu olabileceğini göstermelisin. Getirin! Daha fazla acı getirin. Pişman değilim bu zamana kadar karşıma çıkanlar için, ve pişman olmayacağım tekrar aynı şeyleri göreceğim için. Bırakın erdemli ve sarhoş olayım. Bırakın tek bir tanrıyı değil. Binlercesini zihnimde yaşatayım. Ölmek mi? Uyuyacağım şimdi.. Aç gözlerini! Gördün mü? Bir şeyler fısıldıyor batıdan gelen rüzgarın esrarengiz cızlayışları. Uzaya çıkmaya gerek yok bilinmedik bir mesaj almak için. Doğayı dinlemek gerek belkide, bu dünyayı anlamak için. Gurur meselesi yapmanın alemi yok, bir mucizenin içinden neyi aklında tutabiliyorsan onu alıp götürebilirsin ancak. Ben bu kulaklara göre ağız değilim. Hatırladın mı bu lafı? Bir yerlerde birileri söylemişti bunu. Belki de sonradan çok ağızda dolaştı. Çok ağızların çok kulakların içinde yer etti. Paradoks üretmeye çalışma! Her yerde yeterince var. İçim üşüyor bazı sabahlar uyanınca. Yorganı daha da üstüme çekerek yatağın altında açılan bir deliğe girip kaybolmak istiyorum. İşte! Burası benim kara deliğim ve burada hiçbir şey senin bildiğin dünyaya benzemez. Her şey suratını yansıtır. Herkes sana seni yansıtır. Aç üstünü! Korktuğun dünya kadarsın sende aslında. Değiştirmek için çabalamaktan kaynaklanır değiştirememek bir şeyi. Mesele düşüncenin masanın üstünde yığılmış kağıtlar gibi durmasından kaynaklanır. Eylemin süratli rüzgarı ile savrulur her bir yana. Tekinsiz olana dalmak gerek. Mesela bir sabah bir çukurda uyanmak kıpkırmızı gözlerle ve bunun huzuru içinde yaşarken, bir rüyadan uyanmak. Onu da huzurla karşılamaktır intihar. Kelimeye yüklenen hislere güvenmeden hareket etmek gerekir bazen. Örneğin, intihar hissi iyi bir histir. Eylemi kötüdür. İki yönlü bakmalı kelimelere. Çünkü intiharı ve ölümü arzulamak bir insanı korkusuz yaparken, intihar etmek bir insanı korkak yapabilir. Kelimeler… Kelimeler ne çok yalan söyler! Şimdi bırak elindeki cam parçalarını. Anlatmak istediğin şeyler var. Anlatman gereken şeyler var. Anlatmamak için ürettiğin duvarların birer birer yıkılıyor. Savunmasızsın. Titriyorsun. Ellerin titriyor. Cam parçalarından birini boğazına götürüyorsun gözlerimin içine bakarken. Bunu kendine neden yapıyorsun? Titreyen elin ufak kesikler atıyor boğazına. Boynundan omuzuna düşen kanın hissi seni biraz yumuşatıyor. Gözlerimi kestiğin usturayı hatırlıyorsun. Bir an olsun hafif bir gülümseme görüyorum yüzünde. Hiç! Kocaman bir hiç diye iç geçiriyordun. Cam parçalarını masaya bıraktın. Yutmaktan vazgeçtin hepsini. Onları artık başkalarına yutturmaya karar verdin. Tek tek örtülerini kaldırdın aynaların. Gözlerini kapattın. Bir cümle söylemeden önce aynada kendini ilk defa görmenin şaşkınlığını sakladın bir şişede. En son o zaman ağladın. Gözlerinden yaş değil, asit çıkardın. Bir diyalog başlattın, kendinle benim aramda. Üstelik mezarımın başında :



- ‘’ Dış bir neden işe karışmadıkça hiçbir şey yok edilemez’’
- ‘’Hiç kimse olmayı, davranmayı ve yaşamayı, yani fiilen varolmayı istemedikçe mutlu olmak, iyi davranmak ve iyi yaşamak isteyemez’’ 
- ‘’Zihinde seçim diye bir şey yoktur’’
- ‘’Hiç..’’
- …

Yorumlar

Popüler Yayınlar